8 Nisan 2025, Salı.
Oakland, Oregon.
Hayat çok güzel. Hayat inanılmaz güzel. Her şeyiyle. İyisiyle, kötüsüyle.
Gündüzleri enerji bulmak için Ceza dinliyorum yolda. Akşamları hüzün çökünce Sagopa Kajmer dinliyorum bu sefer. Her gün değil ama zaman zaman böyle dönemlerim oluyor işte. Bu günlerde de o dönemlerden geçiyorum sanırım.
Tır şoförü olmak güzel bir şey. Yollar güzel. Her gün yeni şehir, her sabah ayrı bir güneş, her cuma ayrı bir hava durumu. Mevsimler hızla değişiyor. Hiç durmayınca ben, sürdükçe ve gittikçe; zaman da hiç durmuyor, o da akıp gidiyor.
Tır şoförlüğünün çok kötü yanları da var. Ama umrumda değil. Alıştım artık. Boşuna kendini üzmenin ne âlemi var? Seveceksin işini. Seveceksin ki 3 günlük hayatı kederle tamamlamayasın.
Şimdi borçlarıma odaklandım. Hastalıklı derecede takıntı yapabiliyorum bazı şeyleri istersem. Şu dakikadan sonra babamdan ve annemden geriye kalan her kuruşumu kredi kartı borçlarımı ödemek için kullanacağım. Ha bir de tabii yemeğe para harcamak zorundayım. Başka bir harcamam yok. Kızlar falan bitti. Eskortları çoktan unuttum zaten.
Önce borçlarımı ödeyip bitireceğim. Sonra biriktirip gezmeye başlayacağım. Evet. Hedeflerim bunlar. Kısa vadeli hedeflerim var. Uzun vadeli hedefler bana göre değil. O kadar uzun süre yaşamak istemiyorum zaten.
Hayat güzel ama ölüm de güzel. Üstelik “ölüm de hayatın bir parçası”, Forrest.
Ekonomi altüst olursa da umrumda değil. Ben karnımı doyururum bir şekilde. Param yok ki endişeleneyim. Ben parasız yaşamaya alıştım. Ekonomi, parası olanları endişelendirsin çok istiyorsa; benim üzerimde başarılı olma ihtimali düşük.
Olan her şeyi harikulade buluyorum. Hiçbir şey daha güzel olamazdı. Olmamalıydı. Olmak zorunda değildi. Olan her şey bir hediye aslında. Aslolan hiçliktir. Ondan geldik, ona döneceğiz. Dönene kadar 3-5 gün şu hayatın tadını çıkaralım. Eşek gibi çalışsak bile, hiçbir şey Ceza veya Sagopa dinlememize engel değil. Patates ve ekmek yememizin önünde bir engel yok. Kana kana su içebiliriz. Yeşil ormanları çıplak gözle görmek bedava. Göller, nehirler, şelaleler beleş. California’dan Washington’a, Washington’dan Pennsylvania’ya müthiş manzaralar izliyorum, bir de üstüne para alıyorum. Benden kralı yok. Çok şanslıyım. Hayatı çok seviyorum.
Edit: Lan en son “sıkıntılı zamanlar” diye entry girmişim. Ondan sonra bugün “hayat çok güzel”. Hehe. Ne değişti? Şu değişti. Önceden lease yapıyordum. Bir nevi ticaret yapıyordum. Risk alıyordum. Bir hafta çok iyi oluyordu, gereğinden fazla harcama yapıyordum. Ertesi hafta çok kötü oluyordu borç batağında yuvarlanıyordum.
Şimdi company driver’ım. Maaşlı çalışanım. Risk almıyorum. Hiçbir hafta aşırı büyük para geçmeyecek elime ancak hiçbir hafta da borçlanmayacağım. Her hafta cebime bir şeyler girecek. İşte bunu seviyorum.
Yani zenginlere özenmemek lazım. Onlar risk aldıkları için zenginler. Risk almak çok stresli bir şey. O kadar stresli ki o zenginlere özenmiyorum bile. O paraları hak ediyorlar. Risk, o kadar stresli bir şey.
Öte yandan çalışan/işçi zengin olamıyor. Olamamalı zaten. İflas etme riskin yok. Elin kolun tutuyor. Her zaman başka bir iş bulabilirsin. O iflas etme riski var ya, o kadar büyük bir stres ki, işçi olup zengin olmamayı yeğlemesi gerekir insanın. Umarım anlatabilmişimdir. Anlatamadıysam da kimin umrunda? Hayat boş, pompala coş. Haydi hayırlı tıraşlar. 🙂
Leave a Reply